Hak Ehliyeti Nedir? Fiil Ehliyeti ve Hak Ehliyeti

Hak Ehliyeti Nedir?

Hak ehliyeti, bireyin hak sahibi olabilme ve borç altına girebilme kabiliyetini ifade eder. Türk Medeni Kanunu’na göre, “her birey hak ehliyetine sahiptir.” Bu durum, kişinin doğumuyla başlar ve ölüm anında sona erer. Yani, insan dünyaya geldiği andan itibaren haklara sahip olabilir. Örneğin, yeni doğmuş bir birey mirasçı olabileceği gibi, mal edinebilme hakkına da sahip olabilir. Hak ehliyeti, kişiye hak sahibi olabilme niteliği kazandırır; ancak bu hakların kullanılabilmesi için bazı ek şartların gerçekleşmesi gerekir. İşte bu noktada devreye fiil ehliyeti girer.

Hukukta ehliyet türleri insanlar tarafından oldukça merak edilen konulardandır. Dolayısıyla, hukuk alanında en deneyimli bürolardan olan Çözüm Hukuk olarak ehliyet türleri hakkında yazmış olduğumuz bu yazıda konuyla ilgili olarak kapsamlı bir bilgi sağlamayı amaçlamaktayız. 

Fiil Ehliyeti Nedir?

Fiil ehliyeti, bir kişinin kendi fiilleriyle hak elde edebilmesi ve borç altına girebilmesi için gerekli olan hukuki yetkinliktir. Bu ehliyetin kazanılabilmesi için kişinin ayırt etme gücüne sahip, ergin ve kısıtlı olmaması gerekir. Türk Medeni Kanunu’na göre fiil ehliyeti; bireyin kendi başına hukuki işlem yapabilme (hukuki işlem ehliyeti) ve hukuka aykırı fiillerinden sorumlu olabilme (haksız fiil ehliyeti) yeterliliğini kapsar. Fiil ehliyeti tam olan kişiler, yasal temsilci onayına gerek duymadan borçlanabilir, sözleşme yapabilir ve hukuki sonuç doğuran işlemler gerçekleştirebilir.

Fiil türleri ise, temel olarak iki kategoriye ayrılır: hukuki işlem ehliyeti ve haksız fiil ehliyeti. Hukuki işlem ehliyeti, bireyin kendi iradesiyle borç altına girebilme yeterliliğini belirtir. Haksız fiil ehliyeti ise kişinin hukuka aykırı davranışlarından dolayı hukuki sorumluluğunun doğmasını ifade eder.

Sınırlı Ehliyetliler Ne Demek?

Sınırlı ehliyetliler, ayırt etme gücüne sahip, ergin ve kısıtlı olmayan ancak bazı hukuki işlemleri yaparken yasal danışman görüşüne ihtiyaç duyan bireylerdir. Türk Medeni Kanunu’na göre, bu kişilere kısıtlılık kararı verilmemiş olsa da, korunma gereğiyle belirli işlemler için danışman atanır. Dava açma, taşınmaz alım-satımı, borç alma, kefalet gibi işlemlerde danışmanın rızası aranır. Sınırlı ehliyetli kişiler fiil ehliyetinin üç koşulunu sağlasalar da bazı malvarlığı işlemlerinde tek başlarına karar yetkisine sahip değildir.

Kısıtlılık için yeterli gerekçe bulunmasa da, korunma ihtiyacı gözetilerek fiil ehliyetinin bazı alanlarda sınırlandırılması gerekli görülen reşit kişilere, aşağıda belirtilen işlemlerle ilgili olarak görüşü alınmak üzere bir danışman atanır:

  • Dava açma ve uzlaşma yoluna gitme,
  • Gayrimenkul alım, satım, ipotek tesisi ya da bunlar üzerinde aynî hak kurulması,
  • Kıymetli evrakla ilgili alım, satım ve rehin işlemleri,
  • Olağan yönetim faaliyetlerinin dışındaki inşaat işleri,
  • Borç alma ve verme,
  • Ana paranın tahsili,
  • Bağış yapma,
  • Kambiyo taahhüdüne girme,
  • Kefil olma.

Aynı durumlarda, kişinin malvarlığı üzerindeki tasarruf yetkisi kaldırılabilir; ancak gelirleri üzerinde serbestçe tasarruf hakkı saklı tutulur.

Sınırlı Ehliyetsiz Ne Demek?

Sınırlı ehliyetsiz, ayırt etme gücüne sahip olmasına rağmen ergin olmayan ya da mahkeme kararıyla kısıtlanmış kişidir. Bu kişiler, hukuki işlem yapabilmek için genellikle yasal temsilcilerinin iznine ihtiyaç duyar, ancak bazı işlemleri tek başına yapabilir. Kefalet, vakıf kurma, önemli bağış yapma gibi işlemleri ise yasal temsilci onayı olsa bile geçersizdir. Buna karşılık, sınırlı ehliyetsiz bireyler karşılıksız kazanım ve kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarını (örneğin tanıma, evlenme, nişanlanma gibi) sınırlı durumlarda tek başına kullanabilir. Ayrıca, kendi kazancı veya ailesi tarafından meslek edinmesi için ayrılan mallar üzerinde tasarruf hakkı verilebilir.

Ancak, bazı özel durumlarda sınırlı ehliyetsizlerin, yasal temsilcilerinin iznine gerek kalmaksızın hak kazanması veya borç altına girmesi mümkündür. Bu nedenle bu ehliyetsizlik hali mutlak değil, sınırlayıcı niteliktedir.

Öte yandan, sınırlı ehliyetsizlerin, yasal temsilcilerinin rızası olsa dahi yapmaları yasaklanan bazı işlemler mevcuttur. Bunlar arasında şunlar yer alır:

  • Kefalet sözleşmesi yapmak,
  • Vakıf oluşturmak,
  • Önem arz eden bağış işlemlerinde bulunmak.

Bu gibi işlemler, sınırlı ehliyetsiz tarafından gerçekleştirildiğinde, yasal temsilcinin izni bulunsa bile geçersiz kabul edilir. Bununla birlikte, sınırlı ehliyetsiz bireyler karşılıksız edinimler ile kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarını, yasal temsilcinin onayına ihtiyaç duymadan kullanabilirler. Ancak, bazı özel hallerde kanun koyucu bu tür hakların kullanımı için temsilci iznini zorunlu kılmıştır. Bu istisnalara örnek olarak şunlar gösterilebilir:

  • Nişanlanma,
  • Evlenme,
  • Tanıma.

Türk Medeni Kanunu sınırlı ehliyetsiz bireylerin korunmasını amaçlayarak, onların gerçekleştirdiği bazı işlemlerin geçerliliğini temsilci iznine bağlamıştır. Bununla birlikte, belli şartların oluşması durumunda sınırlı ehliyetsiz kişinin tek başına geçerli hukuki işlemler yapmasına da olanak tanınmıştır. Bu durum, TMK madde 359/1’de açıkça belirtilmiştir:

Anne ve baba tarafından çocuk adına meslek veya sanatla uğraşması amacıyla ayrılan malvarlığı payı veya çocuğun kendi emeğiyle elde ettiği kazançlar üzerinde tasarruf etme ve bu mallardan faydalanma hakkı tanınabilir.

Benzer bir uygulama, vesayet altındaki sınırlı ehliyetsiz bireyler açısından da geçerlidir (TMK m. 453 ve 455).

Vesayet makamı, vesayet altındaki kişiye bir meslek ya da sanat icra etme izni verdiğinde, bu faaliyetle ilgili olağan hukuki işlemleri kendi başına yapma yetkisine sahiptir. Bu işlemlerden doğan borçlardan ise kişisel malvarlığıyla sorumlu tutulur. Ayrıca, vasinin onayıyla elde ettiği kazançlar ile kendisine serbestçe tasarruf etmesine izin verilen malları özgürce yönetebilir ve kullanabilir.

Bunun dışında, Türk Medeni Kanunu’nun 162/2. maddesi, ayırt etme gücüne sahip olan küçüklerin ve kısıtlı bireylerin haksız fiillerinden şahsen sorumlu tutulabileceğini düzenlemektedir.

Ayırt Etme Gücü Ne Zaman Vardır, Nasıl Belirlenir?

Ayırt etme gücü, bir kişinin fiillerinin sonuçlarını kavrayabilecek zihinsel yeterliliğe sahip olmasıdır. Türk Medeni Kanunu’na göre, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sarhoşluk, zihinsel zayıflık veya benzeri nedenlerle akıl yürütme yetisi olmayan kişiler, ayırt etme gücünden yoksun sayılır. Ayırt etme gücü bulunan bir kişi, iyiyle kötüyü, yararlı ile zararlıyı ayırt edebilme düzeyindedir.

Bu gücün varlığı her somut durumda ayrı ayrı değerlendirilir. Mahkemeler veya uzman raporları, bir kişinin işlem yaptığı andaki ruhsal durumunu dikkate alarak ayırt etme gücüne sahip olup olmadığını belirler. Ayırt etme gücünün geçici kaybı (örneğin aşırı sarhoşluk), o anda yapılan işlemi geçersiz kılabilir.

Tam Ehliyetli Kişi Ne Demek?

Tam ehliyetli kişi, ayırt etme gücüne sahip, ergin ve kısıtlı olmayan bireydir. Bu kişiler, fiil ehliyetine tam olarak sahiptir ve yasal temsilciye ihtiyaç duymadan tüm hukuki işlemleri yapabilirler. Sözleşme akdetmek, borç altına girmek, dava açmak veya bağışta bulunmak gibi işlemleri serbestçe gerçekleştirebilirler.

Tam ehliyetli bireylerin işlemleri, hem şekil hem de içerik bakımından geçerli sayılır. Hukuki sorumluluklarını da doğrudan kendileri üstlenir. Türk Medeni Kanunu’na göre bu kişiler, hem özel hukuki işlemlerde hem de kamu hukukuna ilişkin beyanlarda tek başlarına işlem ehliyetine sahiptirler.

Tam Ehliyetsiz Ne Demek?

Peki, tam ehliyetsiz ne demek? Ayırt etme yetisi bulunmayan bireyler, tam ehliyetsiz sayılır. Bu kişiler ne kendi başlarına ne de temsilcileri vasıtasıyla geçerli bir hukuki işlem gerçekleştirebilirler. Ayırt etme gücünden tamamen yoksun olanların eylemleri, bazı özel durumlar dışında, hukuken sonuç doğurmaz.

Tam ehliyetsizlerin yaptığı hukuki işlemler kesin hükümsüzlükle sonuçlanır. İşleme taraf olan kişinin iyi niyetli olması dahi bu sonucu değiştirmez. Tam ehliyetsiz sayılmak için bir mahkeme kararına gerek duyulmaz; ayırt etme gücünün bulunmaması yeterlidir.

Bir kimse, işlem yaptığı sırada tam ehliyetsiz konumdaysa, daha sonra ehliyet kazanmış olsa bile o işlem geçersizliğini korur. Ayırt etme yetisinin geçici süreyle kaybolması da işlem üzerinde aynı etkiyi doğurur; bu hâlde de işlem kesin olarak hükümsüz sayılır. Ancak tam ehliyetsiz olan birey, işlem, birleşme veya karışma gibi yollarla mülkiyet edinebilir.

Eğer bir kişi başkasına ait bir şeyi işlerse ve emeğinin değeri o şeyin değerinden fazlaysa, yeni ürün işleyene ait olur. Aksi takdirde, mülkiyet hakkı asıl mal sahibine aittir. İşleyen kişi kötü niyetli ise, hâkim yeni ürünün mülkiyetini malike verebilir. Bu durumda tazminat ve sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan talepler saklı tutulur.

Birden fazla kişinin taşınır malları, ayrılması önemli kayıplara ya da aşırı çabaya neden olacak şekilde birbirine karışır ya da birleşirse, malların birleştiği andaki değerleri oranında ortak mülkiyet söz konusu olur. Eğer birleşme sonucu bir eşya diğerinin ayrılmaz bir parçası hâline gelirse, mülkiyet ana parçanın sahibine geçer. Bu tür durumlarda da tazminat ve sebepsiz zenginleşmeden doğan haklar korunur.

Ayırt etme yetisinden yoksun bireyler evlenemez. Şayet bir evlilik yapılmışsa, bu evlilik kesin hükümsüzdür ve mahkeme kararıyla iptal edilir. Ayırt etme gücünün geçici olarak kaybedildiği hallerde ise nispi butlan hükümleri uygulanır. TMK m. 152’ye göre, iptal davası açma hakkı, iptal nedeninin öğrenildiği veya korkunun etkisinin sona erdiği tarihten itibaren altı ay ve her durumda evlenmeden itibaren beş yıl içinde düşer.

Tam ehliyetsiz kişiler bazı işlemleri yasal temsilcileri aracılığıyla gerçekleştirebilir. Ancak, kefalet altına girme, vakıf kurma ve önemli ölçüde bağış yapma gibi işlemleri yapmaları hukuken geçersizdir. Bu işlemler yapılsa dahi kesin hükümsüz sayılır. Ancak ehliyetsiz bireyin menfaatini ilgilendiren durumlarda, yasal temsilcisi aracılığıyla sıkı sıkıya kişisel haklardan yararlanması mümkündür.

Tam ehliyetsiz bireyler, hukuka aykırı fiillerinden dolayı sorumlu tutulmazlar. Buna karşın, ayırt etme yetisinin geçici olarak yitirildiği durumlarda, kişisel kusurun varlığına bağlı olarak sorumluluk doğabilir. Bu husus Türk Borçlar Kanunu’nun 59. maddesinde düzenlenmiştir.

Geçici olarak ayırt etme yetisini kaybeden kişi, bu süreçte verdiği zarardan dolayı tazminat ödemekle yükümlüdür. Ancak, bu kaybın kendi kusurundan kaynaklanmadığını ispat ederse sorumluluktan kurtulabilir.

Hukukta Diğer Ehliyet Türleri Nelerdir?

Hukuki sistemde yalnızca hak ve fiil ehliyeti bulunmaz; bunlara ek olarak birçok alt ehliyet türü de vardır. Bu türler, kişilerin belirli alanlardaki hukuki yetkinliklerini ifade eder:

  • Taraf Ehliyeti: Bir kişinin dava açma veya davalı olma yeteneğidir. Her hak ehliyetine sahip kişi aynı zamanda taraf ehliyetine de sahiptir.
  • Dava Ehliyeti: Bir kişinin mahkemede doğrudan veya temsilci aracılığıyla işlem yapabilmesidir. Fiil ehliyetine bağlıdır.
  • Borçlanma Ehliyeti: Bireyin borç doğuran işlemleri yapabilme yeteneğidir. Fiil ehliyeti olan her kişi borçlanma ehliyetine de sahiptir.
  • Medeni Hakları Kullanma Ehliyeti: Bir kişinin özel hukuktan doğan tüm hakları bizzat kullanabilmesidir.

Bu ehliyet türleri, bireyin hukuki alandaki işlevselliğini parça parça tanımlar ve her biri farklı yasal sınırlarla çevrilidir.

Tüzel Kişilerde Hak Ehliyeti Nedir?

Tüzel kişilerin hak ehliyeti, kuruldukları andan itibaren haklara ve borçlara sahip olabilme yeteneğini ifade eder. Türk Medeni Kanunu’na göre bir dernek, vakıf, şirket veya kamu tüzel kişisi, kuruluş işlemlerinin tamamlanmasıyla birlikte hak ehliyeti kazanır. Bu ehliyet, gerçek kişilerde olduğu gibi doğumla değil, hukuki kişilik kazanımıyla başlar.

Tüzel kişiler hak ehliyetlerini, kuruluş amaçlarıyla sınırlı olarak kullanabilirler. Örneğin bir dernek, tüzüğünde belirtilmeyen bir alanda faaliyet gösteremez veya amacı dışında borç altına giremez. Tüzel kişilik sona erdiğinde hak ehliyeti de ortadan kalkar. Dolayısıyla hak ehliyeti, tüzel kişi var oldukça devam eder.

Fiil Ehliyeti ile Yasal Temsil Arasındaki İlişki

Fiil ehliyeti bulunmayan veya sınırlı olan bireyler, hukuki işlemleri doğrudan yapma yetkisine sahip değildir. Bu durumda, işlemlerin geçerli olabilmesi için yasal temsilci devreye girer. Yasal temsilci, kişinin yerine veya onun izniyle işlem yapabilen veli, vasi ya da yasal danışmandır.

Yasal temsilci ile yapılan işlem, sanki kişi fiil ehliyetine sahipse yapılmış gibi hukuki sonuç doğurur. Ancak bazı işlemler, yasal temsilcinin de müdahalesine kapalıdır. Örneğin ayırt etme gücünden yoksun bir birey, temsilci aracılığıyla bile geçerli bir evlilik yapamaz. Bu bağlamda yasal temsil yetkisi, fiil ehliyetinin boşluklarını tamamlayan bir güvenlik mekanizmasıdır.

Hak Ehliyeti ve Fiil Ehliyeti Arasındaki Farklar

Hak ehliyeti ile fiil ehliyeti arasındaki farkları kesin çizgilerle ayırmak her zaman kolay değildir. Ancak önemli bazı ayrımlar vardır. Her fiil ehliyetine sahip kişi aynı zamanda hak ehliyetine de sahiptir; fakat her hak ehliyetine sahip kişi fiil ehliyetine sahip değildir. Bu yönüyle hak ehliyeti daha genel, fiil ehliyeti ise daha özel şartlara bağlıdır.

Hak ehliyeti, kişiye doğuştan itibaren tanınır; kişinin sağ ve tam doğmuş olması yeterlidir. Buna karşın, fiil ehliyeti doğuştan kazanılmaz; bireyin belirli şartları yerine getirmesi gerekir. Ayrıca, kişiler hak ehliyetlerinden kendi istekleriyle vazgeçemezlerken, fiil ehliyetlerinden (örneğin kısıtlanma kararı aldırmak suretiyle) sınırlı şekilde vazgeçmeleri mümkündür.

Fiil Ehliyetine Sahip Olmanın Koşulları Nelerdir?

Fiil ehliyeti, bir kişinin hukuki işlem yapabilme ve bu işlemlerden doğan sonuçlardan sorumlu olabilme yeteneğidir. Fiil ehliyetine sahip olabilmek için bazı temel fiil ehliyeti şartları aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır:

1. Ayırt Etme Gücüne Sahip Olmak

Fiil ehliyetinin ön koşulu, kişinin ayırt etme gücüne sahip olmasıdır. Ayırt etme gücü; yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk veya benzeri nedenlerle akla uygun kararlar veremeyecek durumda olmayan kişilerin sahip olduğu zihinsel yetidir.

Bir kişinin fiil ehliyetine sahip olduğu kabul edilebilmesi için yaptığı işlemlerin sonuçlarını anlayabilecek zihinsel kapasiteye sahip olması gerekir. Bu bağlamda kişi, iyiyle kötüyü, faydalı ile zararlıyı ayırt edebilmelidir. Örneğin, sürücü belgesi almak isteyen bir bireyin de ayırt etme gücüne sahip olması gerekir; çünkü bu, sorumluluk ve hızlı karar verme becerisi gerektiren bir faaliyettir.

2. Ergin (Reşit) Olmak

Fiil ehliyetine sahip olmanın bir diğer şartı da ergin olmaktır. Türk hukukuna göre erginlik aşağıdaki yollarla kazanılır:

  • Yaş ile Erginlik: 18 yaşını doldurmakla kazanılır.
  • Evlenme ile Erginlik: 17 yaşını dolduran bireyler, veli veya vasi izni ile; 16 yaşını dolduranlar ise olağanüstü hâllerde (örneğin hamilelik) mahkeme kararıyla evlenerek ergin sayılır.
  • Mahkeme Kararı ile Ergin Kılınma (Kazai Rüşt): 15 yaşını doldurmuş bir kişi, kendi isteği ve veli rızasıyla mahkeme kararı sonucunda ergin kılınabilir (TMK m. 12).

3. Kısıtlı Olmamak

Fiil ehliyetine sahip olmanın bir diğer koşulu da kısıtlı olmamaktır. Kısıtlılık, bireyin kendi iradesiyle hukuki işlem yapmasını sınırlandıran bir durumdur. Türk Medeni Kanunu’nda kısıtlılığa neden olan bazı haller şunlardır:

  • TMK m. 405: Akıl hastalığı veya zayıflığı nedeniyle işlerini göremeyen, sürekli yardıma muhtaç olan veya başkaları için tehlike oluşturan kişiler.
  • TMK m. 406: Savurganlık, alkol veya uyuşturucu bağımlılığı, kötü yaşam tarzı veya malvarlığını kötü yönetme gibi nedenlerle kendisini veya ailesini tehlikeye atan bireyler.
  • TMK m. 407: Bir yıl veya daha uzun süreli hapis cezası alan kişiler.
  • TMK m. 408: Yaşlılık, engellilik, deneyimsizlik veya ağır hastalık gibi nedenlerle işlerini yeterince yönetemeyecek durumda olan kişiler, kendi isteğiyle kısıtlanabilir.

Bu üç şartın (ayırt etme gücü, erginlik, kısıtlı olmamak) tümünün birlikte sağlanması halinde birey, fiil ehliyetine tam anlamıyla sahip olur. Aksi hâlde kişinin hukuki işlem yapabilme kapasitesi ya sınırlı olur ya da tamamen ortadan kalkar.

Hak Ehliyetine Sahip Olmanın Koşulları Nelerdir?

Hak ehliyeti, bir kişinin haklara ve borçlara sahip olabilme yeteneğidir. Türk hukuk sistemine göre bu ehliyet, insanın sağ ve tam doğmuş olması şartına bağlıdır. Bu ehliyet doğuştan itibaren kazanılır.

Kural olarak, hak ehliyeti için başka bir koşul aranmaz. Kişi, anne karnına düştüğü andan itibaren sağ doğmak kaydıyla hak ehliyetine sahip olur (TMK m. 28). Ancak bu durum, kişinin fiil ehliyetine sahip olduğu anlamına gelmez. Hak ehliyeti yalnızca hak ve borç sahibi olabilme yetisini ifade eder, bu hakları kullanabilme yetisi değil. Ayrıca, kişiler kendi istekleriyle hak ehliyetlerinden vazgeçemezler; bu ehliyet mutlak ve sürekli bir nitelik taşır.

Kısıtlama Kararı Nasıl Alınır?

Kısıtlama kararı, bir kişinin kendi başına hukuki işlem yapmasının sınırlandırılması amacıyla mahkeme tarafından verilen bir karardır. Türk Medeni Kanunu’na göre bu karar, akıl hastalığı, savurganlık, bağımlılık, kötü yaşam tarzı, malvarlığını kötü yönetme, hapis cezası veya bireyin talebi üzerine verilebilir.

Kısıtlama kararı alınabilmesi için öncelikle bir hekim raporu, adli sicil belgesi veya sosyal hizmet değerlendirmesi gibi somut belgelerle kişinin fiil ehliyetini etkileyen durumu ispatlanmalıdır. Başvurular, bireyin yakını, savcılık veya ilgili kurumlar tarafından yapılabilir. Mahkeme kararı kesinleştikten sonra kişi fiil ehliyeti açısından sınırlanır ve hakkında vasi ya da danışman atanır.

Yasal Temsilci ile Yasal Danışman Arasındaki Farklar

Yasal temsilci, fiil ehliyeti olmayan veya sınırlı olan kişilerin yerine hukuki işlemleri yapma yetkisine sahip kişidir; bu temsilci veli veya vasi olabilir. Yasal temsilci, temsil ettiği kişi adına işlemleri doğrudan yapar veya onay verir. Bu onay, işlemin geçerliliği için zorunludur.

Yasal danışman ise yalnızca bazı işlemlerde görüş bildirme yetkisine sahiptir, onayı olmadan işlem yapılmaz ancak işlemi bizzat gerçekleştirmez. Sınırlı ehliyetli bireyler fiil ehliyetine sahip oldukları için danışman sadece belirli işlemlerde devreye girer. Temsil yetkisi yoktur; karar verici değil, denetleyici ve onaylayıcı konumdadır.

Bu ayrım önemlidir çünkü yasal temsilci, temsil edilen adına işlem yapabilirken, yasal danışman sadece işlem üzerinde görüş beyan ederek sınırlı müdahalede bulunabilir.

Kategori: Genel

Yazar: Çözüm Hukuk

Makale Uzunluğu: 3459 Kelime

Yayınlanma Tarihi: 17 Haziran 2025

Güncellenme Tarihi: 17 Haziran 2025

Bir yanıt yazın

Lütfen tüm alanları eksiksiz doldurun. Telefon numaranız gizli kalacaktır.