Tıbbi müdahalelerin hasta üzerinde telafisi güç zararlara yol açması hâlinde, bu zararların hukuk düzeni içinde değerlendirilmesi gereklidir. Malpraktis olarak adlandırılan hekim hataları; tanı, tedavi, cerrahi müdahale veya bilgilendirme süreçlerinde, tıp biliminin kabul görmüş standartlarına aykırı davranılması sonucu ortaya çıkar. Malpraktis, hekimin kusurlu eylemi ile hasta arasında nedensellik bağının kurulabildiği durumlarda, hem özel hukuk hem de ceza hukuku anlamında sorumluluk doğurur.
Tıbbi uygulama hataları neticesinde zarar gören kişiler, Türk Borçlar Kanunu, Hasta Hakları Yönetmeliği ve ilgili özel mevzuat hükümleri çerçevesinde maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilir. Bu süreçte, kusurun ispatı, bilirkişi incelemeleri ve uzmanlık gerektiren dava prosedürleri öne çıkar.
Çözüm Hukuk Bürosu olarak, malpraktis kaynaklı tazminat davalarında müvekkillerimize delil yönetimi, hukuki analiz ve dava takibi süreçlerinde profesyonel destek sunmaktayız.
Malpraktis (Hatalı Tıbbi Uygulama) Nedir?
Malpraktis; hekim veya sağlık meslek mensubunun, mesleğini icra ederken tıbbi standartlara aykırı davranışı sonucu hastanın zarar görmesine sebebiyet vermesidir. Hukuk sisteminde açık bir tanımı yer almamakla birlikte, Yargıtay içtihatları ve öğretideki kabul doğrultusunda, malpraktis; kusurlu, dikkatsiz, özensiz ya da yetkisiz tıbbi müdahaleler şeklinde sınıflandırılır.
Hatalı tıbbi uygulama kavramı; yalnızca yanlış tedavi veya teşhisle sınırlı olmayıp, hekimin bilgilendirme yükümlülüğünü ihlali, aydınlatılmış onamın alınmaması, takip sorumluluğunun yerine getirilmemesi gibi durumları da kapsar.
Komplikasyon ve Malpraktis Arasındaki Fark
Komplikasyon; tıbbi müdahale sırasında veya sonrasında, hekimin gerekli tüm dikkat ve özeni göstermiş olmasına rağmen ortaya çıkabilen, tıbbın öngördüğü kabul edilebilir risklerdendir. Bu durumlarda hasta zarar görse dahi, hekim kusurlu sayılmaz ve hukuki sorumluluk doğmaz. Komplikasyonlar, tıbbi müdahalenin doğal riskleri arasında kabul edilir.
Malpraktis ise, hekimin tedavi sürecinde tıp biliminin genel kabul görmüş kurallarına uymaması, bilgi veya beceri eksikliği göstermesi, dikkat ve özen yükümlülüğünü ihlal etmesi sonucunda meydana gelen hatalı uygulamadır. Bu gibi durumlarda hem maddi hem manevi tazminat sorumluluğu doğabilir.
Kısaca özetlemek gerekirse; komplikasyon, müdahalenin kusursuz yürütülmesine rağmen ortaya çıkan sonuçken; malpraktis, hekimin kusurlu davranışının neden olduğu zarardır.
Doktorun Tazminat Sorumluluğunun Hukuki Dayanağı
Hekimin tazminat sorumluluğu, Türk Borçlar Kanunu, Hasta Hakları Yönetmeliği, 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile desteklenen yasal çerçevede şekillenmektedir. Hasta ile hekim arasındaki hukuki ilişki, vekâlet sözleşmesine dayalı bir hizmet ilişkisidir. Hekim, bu ilişki kapsamında özen, sadakat ve bilgilendirme borcu altındadır. Bu yükümlülüklerin ihlali halinde, doğrudan hukuki sorumluluğu doğar.
Türk Borçlar Kanunu’nun 506. maddesine göre, vekil, vekâlet görevini sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır. Bu özen yükümlülüğünün ihlali sonucu ortaya çıkan zararlardan dolayı vekil sıfatını taşıyan hekim, aynı Kanun’un 112. maddesi uyarınca tazminatla sorumlu tutulur. Eğer zarar haksız fiil niteliğindeyse, bu durumda TBK m.49 ve devamı hükümleri uygulanır. Bu hükme göre; bir kimse, kusurlu ve hukuka aykırı bir fiiliyle başkasına zarar verirse, bu zararı tazmin etmekle yükümlüdür.
Hekimin çalıştığı özel hastane ile birlikte sorumluluğu doğarsa, bu durumda TBK m.66’da düzenlenen adam çalıştıranın sorumluluğu gündeme gelir. Bu hükme göre, çalıştıran, istihdam ettiği kişinin görevini yaparken üçüncü kişilere verdiği zarardan müteselsilen sorumludur. Aynı zamanda Yargıtay, malpraktis davalarında hem hekimin hem de özel sağlık kuruluşunun birlikte sorumlu tutulabileceğini kabul etmektedir (Yargıtay 13. HD, E. 2016/17856, K. 2019/355).
Kamu hastanesinde görev yapan hekimler yönünden ise sorumluluk doğrudan hekime değil, ilgili idareye aittir. Bu durumda, hasta ya da mirasçıları, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu m.13 gereği, ilgili idareye karşı tam yargı davası açabilir. Hekimin kişisel kusuru sabit görülürse, idare, sorumluluğunu yerine getirdikten sonra, Türk Ceza Kanunu ve Devlet Memurları Kanunu çerçevesinde hekime rücu edebilir.
Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 13. maddesi uyarınca da hasta, sağlık hizmeti sunan kişi ve kurumlardan, zarar gördüğü iddiasıyla dava yoluna başvurma hakkına sahiptir. Hukuki sorumluluk bakımından illiyet bağının, zarar ile eylem arasındaki doğrudan nedensellik ilişkisini ortaya koyması gerekir. Bu bağ, mahkemelerce bilirkişi raporlarına dayanılarak kurulur.
Malpraktis Nedeniyle Açılabilecek Davalar
Malpraktis nedeniyle açılabilecek davalar şunlardır:
- Özel hukuk kapsamında maddi ve manevi tazminat davası
- İdare hukuku kapsamında tam yargı davası
- Ceza hukuku kapsamında taksirle yaralama veya taksirle ölüme neden olma suçlarına ilişkin ceza davası
- Disiplin hukuku kapsamında idari soruşturma ve meslekten men süreci
- Sigorta şirketine karşı tazminat talepli rücu veya doğrudan dava
Tazminat davası, kamu hastanesi çalışanı için idare mahkemesinde, özel hastane veya serbest çalışan hekim için asliye hukuk mahkemesinde açılır. Ceza davaları ise savcılığa suç duyurusuyla başlatılır ve asliye ceza ya da ağır ceza mahkemesinde görülür. Disiplin soruşturmaları, Sağlık Bakanlığı veya tabip odaları nezdinde yürütülür. Ayrıca zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında sigorta şirketine karşı da dava açılabilir.
Maddi Tazminat Davası
Malpraktis sonucu zarara uğrayan kişinin, uğradığı maddi kayıpların giderilmesi amacıyla açtığı davadır. Maddi tazminat, doğrudan doğruya bedensel zarar, tedavi masrafları, kazanç kaybı, çalışma gücü kaybı ve bakıcı giderleri gibi kalemlerden oluşur.
Türk Borçlar Kanunu m.54 uyarınca, cismani zarar durumunda zarar görenin tüm ekonomik kayıpları talep edilebilir. Ölümlü vakalarda ise m.53 gereğince cenaze giderleri, destekten yoksun kalma tazminatı gibi talepler gündeme gelir.
Davacı, zararın hekim kusuruyla doğduğunu, zarar miktarını ve illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür. Dava, özel hastaneler veya serbest çalışan hekimler için asliye hukuk mahkemesinde, kamu hastaneleri için ise idare mahkemesinde tam yargı davası şeklinde açılır. Bilirkişi raporları, zarar miktarının belirlenmesinde esas alınır.
Manevi Tazminat Davası
Manevi tazminat davası, malpraktis nedeniyle hastanın veya yakınlarının bedensel, ruhsal ya da psikolojik açıdan yaşadığı zararların telafisi amacıyla açılır. Türk Borçlar Kanunu m.56 uyarınca, bedensel zarar veya ölüm hâlinde hâkim, olayın özelliklerini dikkate alarak uygun miktarda manevi tazminata hükmedebilir.
Bu tür davalarda talep edilen tazminat, ekonomik değil, kişilik haklarının ihlaliyle oluşan elem ve ızdırabın giderilmesi amacını taşır. Uygulamada, hastanın yanlış teşhis veya müdahale nedeniyle maruz kaldığı acı, estetik kayıp, özgüven kaybı gibi durumlar manevi tazminatın temel dayanaklarıdır. Ölüm hâlinde ise yakın akrabalar (anne, baba, eş, çocuk) dava açma hakkına sahiptir.
Yetkili ve görevli mahkeme, özel hastane veya serbest hekimler için asliye hukuk mahkemesi, kamu hastaneleri için ise idare mahkemesidir. Davanın ispatında tanık anlatımları, psikolojik raporlar ve bilirkişi incelemeleri esas alınır.
Malpraktis Nedeniyle Tazminat Davasının Şartları Nelerdir?
- Kusurlu tıbbi müdahale
- Zararın meydana gelmiş olması
- Kusurlu eylem ile zarar arasında illiyet bağı
- Hukuka aykırılık
- Sorumluluğu doğuran tarafın belirlenebilir olması
Malpraktis davalarında tazminata hükmedilebilmesi için öncelikle tıbbi müdahalenin mesleki standartlara aykırı ve hekimin kusuruyla gerçekleştirilmiş olması gerekir. Müdahale sırasında veya sonrasında hastanın bedensel ya da ruhsal zarara uğramış olması ikinci şarttır. Ancak zarar tek başına yeterli değildir; zarar ile tıbbi uygulama arasında doğrudan bir nedensellik ilişkisinin bulunması gerekir. Ayrıca, yapılan müdahale hukuka uygun olsa bile özen yükümlülüğünün ihlali varsa sorumluluk doğar.
Tüm bu unsurlar, özel hukukta maddi ve manevi tazminat sorumluluğunun temelini oluşturur. Kamu hastanelerinde sorumluluk idareye ait olduğundan, şartların gerçekleşmesi halinde idareye karşı tam yargı davası açılabilir.
Tazminat sorumluluğu, kusur–zarar–illiyet bağının birlikte bulunması hâlinde doğar.
Tazminat Tutarı Nasıl Hesaplanır?
Tazminat tutarı, malpraktis sonucu oluşan zararın türüne ve kapsamına göre hukuki ve aktüeryal esaslara göre hesaplanır. Maddi tazminat hesaplamasında esas alınan ölçütler somut ekonomik kayıplardır. Manevi tazminat ise olayın ağırlığına göre hâkimin takdirine tabidir.
- Zararın türü (bedensel zarar, ölüm, estetik kayıp)
- Zarar görenin yaşı, mesleği ve gelir düzeyi
- Çalışma gücü kaybı oranı
- Tedavi ve bakım giderleri
- Destekten yoksun kalma süresi (ölümlü olaylarda)
- Manevi zararların ağırlığı
Malpraktis nedeniyle açılan tazminat davalarında maddi tazminat tutarı, zarar görenin uğradığı somut ekonomik kayıplar esas alınarak belirlenir. Bedensel zarar varsa, sürekli iş göremezlik oranı ve kazanç kaybı hesaplanır. Tedavi süreci boyunca yapılan harcamalar, fizik tedavi ve rehabilitasyon giderleri, evde veya hastanede bakım ihtiyacı tazminat kalemlerine eklenir. Ölümlü olaylarda, destekten yoksun kalan kişilerin ekonomik desteği ne ölçüde kaybettiği dikkate alınır.
Manevi tazminat miktarı ise zararın ağırlığına, olayın özelliğine, hekimin kusur oranına ve mağdurun maruz kaldığı acının derecesine göre hâkim tarafından takdir edilir.
Tazminat tutarı, bilirkişi raporları ve aktüeryal hesaplamalarla belirlenir.
Malpraktis Nedeniyle Tazminat Hesaplaması (Örnek)
Tıbbi müdahale hatası sonucu kalıcı iş gücü kaybına uğrayan kişinin maluliyet oranı %40, kusur oranı %10, yaşı 32 ve net maaşı 20.000 TL olsun.
20.000 TL maaştan %10 kusur oranı düşülür:
20.000 × 0,90 = 18.000 TL
Bu tutar maluliyet oranıyla çarpılır:
18.000 × 0,40 = 7.200 TL aylık gelir kaybı
Yıllık gelir kaybı:
7.200 × 12 = 86.400 TL
32 yaşındaki kişinin 65 yaşına kadar aktif, 70 yaşına kadar pasif çalışma süresi vardır (toplam 38 yıl)
Toplam maddi tazminat:
7.200 × 38 = 273.600 TL
Sonuç: Malpraktis nedeniyle oluşan kalıcı maluliyet sebebiyle talep edilebilecek maddi tazminat tutarı yaklaşık 273.600 TL’dir.
Malpraktis Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme
Malpraktis davasında görevli ve yetkili mahkeme, hekimin çalıştığı kurumun kamu ya da özel statüsüne göre değişiklik gösterir.
Özel hastane veya serbest çalışan hekim → Asliye hukuk mahkemesi
Kamu hastanesi (devlet hastanesi, üniversite hastanesi) → İdare mahkemesi
Hekim özel hastanede görevliyse ya da serbest olarak çalışıyorsa, hasta ile hekim arasındaki ilişki özel hukuk hükümlerine tâbidir. Bu durumda dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu kapsamında asliye hukuk mahkemesinde açılır. Manevi ve maddi tazminat talepleri birlikte yöneltilebilir.
Kamu hastanelerinde görev yapan hekimin eyleminden kaynaklanan zarar, idarenin hizmet kusuru olarak değerlendirilir. Bu durumda, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu m.13 uyarınca, dava idare mahkemesinde tam yargı davası olarak açılır.
Yetkili mahkeme, davalının yerleşim yeri veya zararın meydana geldiği yer mahkemesidir. Tüketici mahkemesi, ceza mahkemesi ya da sulh hukuk mahkemesi bu tür davalarda görevli değildir.
Malpraktis Davalarında Bilirkişi Raporunun Önemi
Malpraktis davalarında kusur, tıbbi standartlara aykırılık ve illiyet bağı gibi unsurların tespiti, teknik ve bilimsel uzmanlık gerektirdiğinden bilirkişi raporu yargılamanın en kritik delilidir. Hâkim, tıbbi müdahalenin meslek kurallarına uygun olup olmadığını, zararın ne şekilde oluştuğunu ve bu zarar ile müdahale arasındaki nedensellik bağını kendi bilgi düzeyiyle değerlendiremez.
Bu nedenle dosya, üniversite hastanelerine, adli tıp ihtisas kurullarına veya alanında uzman akademisyenlerden oluşturulmuş bilirkişi heyetlerine gönderilir. Rapor, hekimin kusur oranını, uygulamanın komplikasyon mu yoksa ihmal mi olduğunu somut bulgularla ortaya koyar. Raporun içeriği, hükmün tesisinde belirleyici rol oynar.
Mahkeme, bilirkişi raporuna aykırı karar verebilse de uygulamada bu rapor esas alınarak hüküm kurulmaktadır.
Malpraktis Durumu Nasıl İspat Edilir?
Malpraktis iddiasının ispatı için, hastaya yönelik tıbbi müdahalenin, mesleki standartlara aykırı şekilde ve kusurla yapıldığı; bu müdahalenin bir zarara yol açtığı ve zarar ile kusurlu davranış arasında doğrudan illiyet bağı bulunduğu gösterilmelidir. İspat araçları arasında hasta dosyası, tedavi ve ameliyat kayıtları, epikriz raporları, tanık beyanları, video-kayıt gibi fiziksel deliller yer alabilir. Bu delillerin mahkemeye sunulmasıyla birlikte, yargılamada teknik değerlendirme yapılabilmesi amacıyla bilirkişi incelemesine başvurulur. Bilirkişi raporu, tıbbi uygulamanın standartlara uygun olup olmadığını, zararın nasıl oluştuğunu ve kusurun varlığını ortaya koyan en güçlü delil niteliğindedir. İspat yükü, zarara uğrayan hastaya aittir; kamu hastanelerine karşı açılacak davalarda ise idarenin hizmet kusurunun ortaya konması gerekir.
Malpraktis Davasında Zamanaşımı Var Mıdır?
Malpraktis davalarında zamanaşımı süresi, dava türüne göre değişiklik gösterir. Özel hastanelere veya serbest hekimlere karşı açılacak tazminat davaları, Türk Borçlar Kanunu’nun 146. ve 72. maddelerine göre, zarar ve faili öğrenme tarihinden itibaren 2 yıl, her hâlükârda 10 yıl içinde açılmalıdır. Hatalı uygulama suç teşkil ediyorsa ve ceza zamanaşımı süresi daha uzunsa, tazminat davası da bu süre boyunca açılabilir.
Kamu hastanelerine karşı açılacak tam yargı davalarında ise 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu gereğince zararın ve sorumlunun öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl, her hâlükârda işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren 5 yıl içinde başvuru zorunludur. Zamanaşımı süresi dolmadan başvuru yapılmaması hâlinde davanın usulden reddine karar verilir.
Malpraktis Davasında Ortalama Ne Kadar Sürer?
Malpraktis davalarının süresi; taraf sayısı, dava türü (özel hukuk ya da idare hukuku), bilirkişi raporlarının temin süresi ve mahkemenin iş yüküne bağlı olarak değişmekle birlikte, ilk derece yargılaması ortalama 18 ila 30 ay arasında sonuçlanır.
Dava sürecinde en fazla zaman alan aşama, uzman bilirkişi raporlarının temin edilmesidir. Bilirkişi heyetinin belirlenmesi, raporun hazırlanması ve olası itirazlar süreyi uzatır. Ayrıca taraflar arasında uzlaşma sağlanamaması, istinaf ya da temyiz aşamalarına geçilmesi hâlinde süreç birkaç yıl sürebilir. Kamu hastanesine karşı açılan davalarda, idari yargının yazılı yargılama usulü uygulanmasına rağmen süreç ortalama 2 yıl sürmektedir. Tüm süreçler dâhil edildiğinde, malpraktis davaları 3 ila 5 yıla kadar uzayabilmektedir.
Malpraktis Nasıl Şikayet Edilir?
Malpraktis iddiasında bulunan kişi, öncelikle hatalı tıbbi müdahalede bulunan hekim veya sağlık kurumu hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunarak ceza soruşturması başlatabilir. Bunun dışında, Sağlık Bakanlığı’na, ilgili il sağlık müdürlüğüne, Hasta Hakları Kurulu’na veya Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı’na (TÜSEB) yazılı başvuru yapılabilir. Kamu hastaneleri açısından ayrıca İdare Mahkemesi nezdinde tam yargı davası açılması mümkündür. Özel hastane veya serbest çalışan hekim için ise doğrudan asliye hukuk mahkemesinde tazminat davası açılabilir. Şikayet başvurularına e-devlet üzerinden erişilebildiği gibi, ilgili idari mercilere dilekçe ile doğrudan başvuru da mümkündür. Cezaî sorumluluğun yanı sıra hukukî sorumluluk için ayrı başvuru yolları izlenmelidir.
Malpraktis (Doktor Hatası) Tazminat Davası Kime Karşı Açılır?
Malpraktis tazminat davası, hatalı tıbbi müdahaleyi gerçekleştiren hekime, hekimin bağlı olduğu özel sağlık kuruluşuna veya ilgili durumun niteliğine göre idareye karşı açılabilir. Serbest çalışan bir hekim söz konusuysa, dava doğrudan hekime yöneltilir. Özel hastane bünyesinde çalışan bir hekim adına ise hastane müteselsilen sorumlu tutulabilir. Kamu hastanelerinde görev yapan hekimlerin eylemleri nedeniyle ise dava, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu uyarınca idareye (Sağlık Bakanlığı, üniversite vb.) karşı açılır; hekime doğrudan tazminat davası açılamaz. Ancak ceza sorumluluğu için hekim doğrudan şikâyet edilebilir. Uygulamada, kusurun türü ve sağlık hizmetinin sunulduğu kurumun statüsü davalının belirlenmesinde belirleyici unsur olarak kabul edilir.
Malpraktis Tazminatını Kim Öder?
Malpraktis tazminatının kim tarafından ödeneceği, sağlık hizmetinin sunulduğu kurumun statüsüne göre belirlenir.
- Özel hastanelerde görev yapan hekimler için, tazminat sorumluluğu çoğunlukla özel sağlık kuruluşuna aittir; ancak hekimin şahsi kusuru bulunuyorsa birlikte sorumluluk doğabilir.
- Serbest çalışan hekimler yönünden ise tazminat, doğrudan hekimin kendisi tarafından ödenir.
- Kamu hastanelerinde görev yapan hekimlerin mesleklerini icra ederken verdikleri zararlar bakımından ise 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13. maddesi gereğince, tazminat devlete (idareye) karşı açılan dava sonucu idare tarafından ödenir.
Devlet, kusuru oranında hekime rücu edebilir. Özetle, malpraktis tazminatının muhatabı, sağlık hizmetinin sunulduğu kurumun özel ya da kamu niteliğine bağlı olarak değişiklik gösterir.
Malpraktis Davalarında Arabuluculuk Var Mıdır?
Malpraktis davalarında arabuluculuk süreci, davanın hukuki niteliğine göre farklılık gösterir. Özel hastane veya serbest hekimlere karşı açılacak maddi ve manevi tazminat taleplerinde, dava konusu, Türk Borçlar Kanunu çerçevesinde bir haksız fiil niteliği taşıdığı için, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu uyarınca dava şartı arabuluculuk kapsamında değildir. Ancak hekimin hastayla arasında hizmet sözleşmesine dayalı bir ilişki varsa ve uyuşmazlık bu kapsamda değerlendirilirse, bu durumda zorunlu arabuluculuk gündeme gelebilir. Kamu hastanelerine karşı açılan tam yargı davaları ise idare hukuku kapsamında kaldığından, bu tür davalarda arabuluculuk mekanizması uygulanmaz. Arabuluculuk, yalnızca özel hukuk ilişkisinden doğan, sulhe elverişli konular için geçerlidir.
Hangi Durumlar Malpraktis Olarak Değerlendirilebilir?
Malpraktis olarak değerlendirilebilecek durumlar, sağlık personelinin tıbbi standartlara, mesleki özen ve dikkat yükümlülüğüne aykırı davranışı sonucu hastada zararın meydana gelmesidir.
Hatalı teşhis, uygun olmayan tedavi yönteminin uygulanması, cerrahi müdahale sırasında dikkatsizlik veya ihmalkârlık, tıbbi cihazların yanlış kullanımı, hastaya ait verilerin yanlış değerlendirilmesi, ameliyat sonrası takip sorumluluğunun yerine getirilmemesi ve hastanın yeterince bilgilendirilmeden işlem yapılması malpraktis kapsamında değerlendirilir.
Ayrıca ilaç dozaj hataları, sterilizasyon kurallarına uymama, laboratuvar sonuçlarının yanlış yorumlanması ve tıbbi kayıtların eksik tutulması da hekimin kusurunu ortaya koyan durumlar arasında yer alır. Tıp biliminin kabul ettiği standart uygulamaların dışında kalan her türlü müdahale, zarar şartı mevcutsa malpraktis olarak nitelendirilir.
Malpraktis Şikayet Dilekçesi Örneği
Aşağıda yer alan dilekçe metni, malpraktis (doktor hatası) nedeniyle zarar gören kişilerin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı’na veya idari makamlara başvuru yaparken kullanabileceği örnek bir taslaktır.
T.C. …………… CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
Şikayet Eden : [Ad Soyad – T.C. Kimlik No – Adres]
Vekili : Av. [ ] – Çözüm Hukuk Bürosu
Şüpheli : [Hekim/Hastane Adı ve Unvanı]
Konu : Hatalı tıbbi müdahale (malpraktis) nedeniyle şikayet dilekçesidir.
Açıklamalar :
- Müvekkilim, …/…/20… tarihinde [hastane adı] bünyesinde yapılan tıbbi müdahale sonucu ciddi fiziksel ve ruhsal zarara uğramıştır.
- Hekim, mesleki özen ve dikkat yükümlülüğüne aykırı biçimde hareket etmiş; bu durum, tıbbi kayıtlar ve bilirkişi incelemesiyle tespit edilebilecektir.
- Müdahale sonucunda müvekkilin yaşam kalitesi azalmış, uzun süreli tedavi süreci başlamıştır.
- Hatalı uygulamadan doğan cezai ve hukuki sorumluluğun tespiti için gerekli işlemlerin başlatılmasını talep ederiz.
Hukuki Nedenler : TCK m.85, 89, TBK m.49 ve ilgili mevzuat.
Deliller : Hasta dosyası, epikriz raporu, tanık beyanları, bilirkişi incelemesi.
Sonuç ve Talep : Yukarıda açıklanan nedenlerle şüpheli hakkında gerekli soruşturmanın başlatılarak kamu davası açılmasına karar verilmesini saygıyla arz ederiz.
Tarih : …/…/20…
Şikayet Eden Vekili
Av.
Çözüm Hukuk Bürosu
Yukarıdaki dilekçe yalnızca örnek niteliğindedir. Her olayın kendine özgü delil, zarar ve kusur unsurları bulunduğundan, yanlış veya eksik başvuru hak kaybına yol açabilir. Bu nedenle malpraktis süreçlerinde, tazminat ve şikayet başvuruları mutlaka alanında uzman bir avukat tarafından hazırlanmalıdır.
Malpraktis Davalarında Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, hasta–hekim ilişkisinin hukuki niteliğini “vekâlet ilişkisi” ekseninde tanımlar; hastaneye kabul sözleşmesinin asıl edimi sayılan tedavi hizmeti de vekâlet hükümlerine tâbi kabul edilir (HGK E.2017/13-669). Bu çerçeve, hekimin özen borcunun ihlali hâlinde sözleşmeye aykırılık sorumluluğunun doğacağını, özel hastane ile birlikte müteselsil sorumluluğun gündeme gelebileceğini ortaya koyar.
HGK’nın E.2009/13-393, K.2009/452 (21.10.2009) tarihli kararında, tedavi hizmetini üstlenen doktor ve hastane yönünden tazminat talepleri birlikte değerlendirilmiş; hastanenin işletme organizasyonu ve hizmet kusuru boyutu ayrıca incelenmiştir. Bu yaklaşım, hekimin kusuru yanında hastane organizasyon kusurunun da bağımsız sorumluluk zemini oluşturduğunu teyit eder.
Yargıtay 13. HD’nin 2014/26571 E., 2015/33584 K. (18.11.2015) sayılı kararında; kırık cerrahisinde yanlış yöntem ve ameliyat sonrası takip eksikliği kusur kabul edilerek tazminata hükmedilmiştir. Karar, “komplikasyon” savunmasının kabulü için tıbbi standarda tam uygunluk ve yeterli takip belgelendirmesini arar.
Komplikasyon–malpraktis ayrımı bakımından yüksek mahkeme; öngörülebilir ve kaçınılmaz tıbbi risklerin gerçekleşmesi tek başına sorumluluk doğurmaz; ölçüt tıbbi standarda uygunluk ve illiyet bağıdır. Bu ilke, tıp hukuku literatüründe Yargıtay uygulamasına atıfla sistematik biçimde yer alır.
Özel hastaneler yönünden “adam çalıştıranın sorumluluğu” ve organizasyon kusuru birlikte uygulanır; istihdam ilişkisi ve işletme düzeninin kusurları hastaneyi hasta karşısında sorumlu kılar. Öğreti ve uygulama, hekimin bağımsız çağrılı olduğu hâllerde dahi kurumun bakım-hizmet organizasyonu eksikse sorumluluğu doğurur.
Estetik Cerrahide Malpraktis Davaları
Estetik müdahaleler, vekâlet ilişkisi kapsamında değerlendirilir ve Türk Borçlar Kanunu’na göre hekimin özen, sadakat ve aydınlatma yükümlülüklerini doğrudan doğurur.
Aydınlatılmış onam; riskler, alternatif yöntemler, beklenen sonuç ve iyileşme sürecini içermelidir. Onam eksikse hukuka aykırılık şartı gerçekleşir.
Operasyon öncesi tıbbi değerlendirme, uygun endikasyon, sterilizasyon, doğru teknik ve ameliyat sonrası izlem süreçleri tıbbi standardın parçasıdır. Estetik cerrahide kalıcı deformasyon, fonksiyon kaybı, asimetri, iz ve enfeksiyon iddialarında kusur, illiyet ve zarar unsurları birlikte ispat edilir. Maddi tazminat hesabında tedavi masrafları, iş gücü kaybı ve bakım giderleri; manevi tazminatta olayın ağırlığı ve kişilik haklarına etkiler esas alınır.
Görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir; yetkili mahkeme zararın meydana geldiği yer veya davalının yerleşim yeridir. Aydınlatma eksikliği ve tıbbi standarda aykırılık saptandığında tazminat sorumluluğu doğar.
Diş Hekimi Hatalarına İlişkin Davalar
Diş hekimi malpraktisi; teşhis yanlışı, endodontide perforasyon, sinir yaralanması, implantın hatalı konumlandırılması, hatalı diş çekimi, protezde oklüzyon bozukluğu, sterilizasyon ihlali, lokal anestezi komplikasyonu başlıkları altında incelenir.
- Dayanak: TBK m.502, 506, 112 (vekâlet ve özen borcu), TBK m.49 (haksız fiil), 1219 sayılı Kanun, Hasta Hakları Yönetmeliği (aydınlatma ve onam).
- Delil seti; hasta dosyası, panoramik/periapikal radyografi, CBCT, fotoğraf, ölçü–laboratuvar kayıtları, epikriz ve diş hekimliği fakültesi bilirkişi raporu olarak sunulur.
- Kusur, zarar ve illiyet birlikte kanıtlanır. Özel sağlık sunucusunda görev söz konusu olduğunda görevli mahkeme asliye hukuk; kamu hastanesinde idare mahkemesi yetkilidir.
- Tazmin kalemleri; yeniden tedavi bedeli, tedavi harcamaları, işgücü kaybı, bakım gideri, gelir kaybı ve manevi tazmin olarak talep edilir.
- Zamanaşımı; TBK m.72 uyarınca öğrenmeden itibaren 2 yıl, azami 10 yıl; idari yargıda 1 ve 5 yıl olarak uygulanır. Diş hekimi malpraktisinde sorumluluk, özen borcunun ihlali, zarar ve illiyet şartlarının ispatıyla doğar.
Tıbbi Müdahale Öncesi Alınan Onam Formunun Geçerliliği
Tıbbi müdahalelerde onam (rıza) formunun geçerliliği, 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, Hasta Hakları Yönetmeliği ve Türk Borçlar Kanunu m.502 ve 506 hükümleriyle belirlenir. Onamın geçerli olabilmesi için hastaya yapılacak işlemin niteliği, amacı, riskleri, olası komplikasyonları, alternatif tedavi yöntemleri ve sonuçları hakkında açık ve anlaşılır bilgi verilmiş olması gerekir. Onamın yazılı şekilde alınması zorunlu değildir; ancak ispat kolaylığı açısından yazılı form tercih edilir.
Hastanın onamı, bilgilendirmenin tam, doğru ve zamanında yapılması hâlinde hukuken geçerlilik kazanır. Şeklen imzalanmış ancak içerik olarak bilgilendirme içermeyen onam formları geçerli kabul edilmez. Bu durumda tıbbi müdahale hukuka aykırı hale gelir ve tazminat sorumluluğu doğar.
Aydınlatılmış onamın geçerliliği, hastanın özgür iradesine ve yeterli bilgilendirmeye dayanmasına bağlıdır; eksik veya hatalı bilgilendirme halinde onamın hukuki koruyuculuğu ortadan kalkar.
Malpraktis Nedeniyle SGK’nın Rücu Davaları
Malpraktis kaynaklı zararların giderilmesi sürecinde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), sigortalıya yaptığı ödemeler nedeniyle kusurlu sağlık personeline veya ilgili sağlık kuruluşuna karşı rücu davası açabilir. Bu davaların yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 76. maddesidir.
SGK, sağlık hizmeti sunucusunun veya hekimin kusuru sonucu meydana gelen zararlarda, sigortalıya yaptığı tedavi, ilaç, tıbbi malzeme veya geçici iş göremezlik ödemelerini geri talep etme hakkına sahiptir. Rücu hakkı, zararın ve sorumlunun öğrenilmesinden itibaren 2 yıl, her hâlükârda 10 yıl içinde kullanılmalıdır.
Davalar, kamu hastaneleri bakımından idare mahkemelerinde, özel sağlık kuruluşları veya serbest çalışan hekimler bakımından ise asliye hukuk mahkemelerinde görülür. Kurum, rücu davasında kusur oranını ve zararın kurum bütçesine etkisini bilirkişi incelemesiyle kanıtlamakla yükümlüdür.
SGK’nın rücu hakkı, kamu zararının giderilmesine ve kusurlu sağlık hizmeti sunucularının mali sorumluluğunun sağlanmasına yönelik idari nitelikte bir taleptir.
İlginizi Çekebilir