Menfi Tespit Davası Nedir?

Menfi tespit davası, davalı tarafın ileri sürdüğü bir hukuki ilişkinin gerçekte var olmadığının mahkeme kararıyla belirlenmesini amaçlayan bir dava türüdür. Bu dava, genellikle var olmayan bir borç nedeniyle hakkında icra takibi başlatılması riski bulunan ya da böyle bir takibe maruz kalmış kişilerin başvurduğu bir hukuki yoldur. Menfi tespit davası aracılığıyla, kişi gerçekten borçlu olmadığını kanıtlayarak icra takibine karşı kendisini hukuken koruma altına almayı hedefler.

İcra hukuku açısından menfi tespit davası, bir hak ya da hukuki ilişki değil, yalnızca para borcunun mevcut olmadığının tespiti konusunu içerir. Bu davalarda görevli mahkeme, asliye hukuk mahkemesi veya asliye ticaret mahkemesidir. Borçlu, ister icra takibinden önce isterse takip devam ederken, borç ilişkisine konu olmadığını ispat etmek amacıyla menfi tespit davası açabilir.

Hukukta Menfi Tespit Davasının Açıklaması

“Menfi tespit” terimi, kelime anlamı itibarıyla “olumsuz tespit” demektir. Hukuki bağlamda ise bu ifade, bir kişinin borçlu olmadığının resmi olarak tespit edilmesini sağlayan davayı tanımlar. İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi gereğince menfi tespit davası, gerçekte mevcut olmayan bir borç ya da geçerli sayılmayan bir hukuki ilişki nedeniyle aleyhine icra takibi başlatılan ya da başlatılma tehlikesiyle karşı karşıya kalan kişinin borçlu olmadığını mahkeme yoluyla kanıtlamak için başvurabileceği bir yoldur.

Yasal şartların oluşması durumunda, borçlu bu davayı hem icra takibinden önce hem de takip sürecinde açma hakkına sahiptir. Menfi tespit davasının borçlu lehine en önemli etkilerinden biri, belirli koşullar sağlandığında icra işlemlerini durdurabilmesidir. Ayrıca, dava sonucunda borçlu olunmadığının ispat edilmesi halinde, artık aynı borç için yeniden icra takibi yapılamaz ya da dava açılamaz.

Menfi Tespit Davası Hangi Durumlarda Açılır?

Menfi tespit davası, alacaklı tarafından borçlu olduğu iddia edilen kişiye karşı icra takibine girişilmiş ya da yakın zamanda başlatılacağı yönünde ciddi bir tehdit bulunuyorsa açılabilir. Bu davanın açılabilmesi için, borcun gerçekte var olmadığının ileri sürülmesi ve davacının bu konuda hukuki bir menfaatinin bulunması gerekir. İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davası konusundan bahsetmek gerekirse, dava, icra takibi başlamadan önce açılabileceği gibi, takip işlemi devam ederken ya da hatta takip kesinleştikten sonra menfi tespit davası bile açılabilir.

Bu dava yoluyla mahkemeden, kişinin borçlu olmadığının tespiti talep edilir. Mahkeme talebi kabul ederse ve borçlunun icra takibine haksız yere maruz kaldığı ortaya çıkarsa, kötü niyetli takip nedeniyle borçlu lehine tazminata da hükmedilebilir. Menfi tespit davası açma süresi ise somut duruma göre değişmekle birlikte, haciz ihbarnamesi sonrası 15 gün içinde açılması gerekmektedir. Ek olarak, menfi tespit davası açılması ile ilgili detaylı bilgi için Çözüm Hukuk internet sitesi üzerinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Menfi Tespit Davası Nasıl Açılır?

Menfi tespit davasının dayanağı, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 72. maddesinde yer almaktadır. Bu düzenlemeye göre, bir kişi hakkında icra takibi başlatılmadan önce, takip sırasında ya da takip tamamlandıktan sonra dahi borçlu olmadığını ortaya koymak amacıyla menfi tespit davası açabilir. Söz konusu dava, maddi hukuk ve usul hukuku hükümlerine tabidir ve diğer hukuk davaları gibi olağan yargılama usulüyle açılır. Başka bir deyişle, aleyhine icra takibi başlatılan kişi, ödeme emrine itiraz etmemiş ya da yaptığı itiraz reddedilerek takibin kesinleşmiş olması durumunda dahi, esasen borçlu olmadığını iddia ederek mahkemeye başvurabilir.

Bu süreçte borçlu, icra takibi devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açma hakkına sahiptir. Ancak böyle bir dava açılmadan borç, cebri icra tehdidi altında ödenmişse, borçlunun ödemiş olduğu miktarı geri almak amacıyla alacaklıya karşı istirdat davası açması mümkündür (Bkz. Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233).

Başka bir anlatımla, menfi tespit davası neticelenmeden borç ödenirse ve dava sırasında ihtiyati tedbir kararı alınmamış ya da alınan karar kaldırılmışsa, borcun ödenmesi durumunda dava, İİK m.72/6 uyarınca kendiliğinden istirdat davasına dönüşür. Bu durumda, dava süreci istirdat davası açma süresi kurallarına uygun bir şekilde devam eder (Bkz. Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, Ankara, 2017, s. 146). Bu kapsamda, İcra ve İflâs Kanunu’nun 72/6 maddesi gereğince bedel talebinin dayanağı yine menfi tespit davasıdır.

İcra Takibinden Önce Menfi Tespit Davası Açılır mı?

İcra takibinden önce menfi tespit davası açılması mümkündür. 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 72. maddesi, borçlu olmadığını iddia eden kişinin icra tehdidi oluşmadan da dava açabileceğini düzenler. Bu durumda, ortada henüz başlatılmış bir takip bulunmasa dahi, borçlunun ciddi bir takiple karşı karşıya kalma ihtimali yeterli kabul edilir.

Mahkemeler bu tür davalarda borcun gerçekten var olup olmadığını somut belgelerle inceler. Alacaklı tarafından borç iddiası yazılı bir belgeye veya ticari işleme dayanıyorsa, borçlu taraf bunu geçerli kanıtlarla çürütmelidir. Dava sonucunda borcun var olmadığı tespit edilirse, alacaklının aynı iddiayla icra takibi başlatması hukuken engellenmiş olur.

Menfi Tespit Davasında Tedbir Kararı Nasıl Alınır?

Menfi tespit davasında ihtiyati tedbir kararı, borçlu hakkında yürütülen icra işlemlerinin durdurulmasını sağlar. İcra ve İflâs Kanunu’na göre, borçlu tarafından teminat yatırılması hâlinde mahkeme tedbir kararı verebilir. Bu kararın amacı, dava sonuçlanmadan borçlunun mal varlığının haksız şekilde zarar görmesini önlemektir.

Tedbir kararı alınması için mahkemeye yapılan başvuruda, borcun mevcut olmadığına dair ilk bakışta ikna edici deliller sunulmalıdır. Mahkeme, alacaklıdan savunma almadan da tedbir verebilir. Eğer dava sonunda borçlu haklı bulunursa, icra takibi iptal edilir ve haciz işlemleri kaldırılır.

Kambiyo Senedine Karşı Menfi Tespit Davası Açılabilir mi?

Kambiyo senetlerine (bono, çek, poliçe) karşı menfi tespit davası açılması mümkündür. Ancak bu tür senetlerin, soyut borç taahhüdü niteliği taşıması nedeniyle davalarda ispat yükü farklı şekilde değerlendirilir. Senet geçerli şekil şartlarına sahipse, borcun var olduğu karinesi oluşur.

Borçlu, senedin sahte olduğunu, karşılıksız düzenlendiğini veya iradesi dışında oluşturulduğunu iddia ediyorsa bu durumu güçlü delillerle ispatlamak zorundadır. Senet üçüncü kişilere ciro edilmişse, dava yalnızca senedi düzenleyen ilk alacaklıya karşı açılabilir ve tespit kararı sadece bu taraf için bağlayıcı olur.

Mirasçılar Menfi Tespit Davası Açabilir mi?

Mirasçılar, murisin borçlu olmadığını ileri sürerek menfi tespit davası açabilir. Ancak bu yetki, muris adına düzenlenen senetlerin mirasçılar aleyhine sonuç doğurması hâlinde doğar. Mirasçılar, murisin düzenlediği senetlerin sahte veya muvazaalı olduğunu öne sürerse, bu durumda üçüncü kişi konumunda değerlendirilirler.

Yargıtay kararlarına göre, mirasçılar kendi menfaatleri murisin menfaatiyle çatıştığında, bu senetlerin geçersizliğini her türlü delille ispat edebilirler. Aksi durumda, yalnızca murisin sahip olduğu yazılı ispat araçlarıyla sınırlı kalınır. Bu tür davalarda muvazaa, senet iptali ve borç ilişkisi birlikte tartışılır.

Menfi Tespit Davasında İspat Yükü

Menfi tespit davasında ispat yükü kural olarak davalı konumundaki alacaklıya ait olmakla birlikte, bazı durumlarda bu yükümlülük davacı borçluya geçebilir. Eğer davacı, alacaklının ileri sürdüğü borç ilişkisini sadece inkâr etmekle yetinip, borcun hiç doğmadığını ileri sürüyorsa, bu durumda hukuki ilişkinin mevcudiyetini ispat etmesi gereken taraf davalı alacaklıdır. Çünkü iddiada bulunan taraf alacaklı olduğundan, borcun varlığını ispat etme yükümlülüğü ona düşmektedir (6100 sayılı HMK m.190; 4721 sayılı TMK m.6).

Öte yandan, borçlunun, alacaklının dayandığı belgeye karşı bu belgenin geçersiz ya da karşılıksız olduğunu iddia etmesi hâlinde, bu iddiayı ispat görevi borçluya aittir. Aynı şekilde, borcun ödeme, ibra ya da takas gibi sebeplerle sona erdiği savunuluyorsa, bu hususları da ispatlamak davacı borçlunun sorumluluğundadır (Bkz. Kuru – El Kitabı, s. 370-372).

6100 sayılı HMK’nın 201. maddesinde, “Senede bağlı her türlü iddiaya karşı öne sürülen ve senedin geçerliliğini etkisiz hale getirecek veya sınırlandıracak nitelikteki işlemler, bedeli ne olursa olsun tanıkla ispat edilemez.” hükmü yer almaktadır. Buna göre, senetle ilgili ileri sürülen hukuki işlemler, yazılı delille ispat edilmek zorundadır (HMK m.200). Senedin hükmünü ortadan kaldıran ya da azaltan savunmalar, küçük meblağlara ilişkin olsa bile sadece senetle kanıtlanabilir; tanık beyanı geçerli sayılmaz.

Ancak HMK’nın 203. maddesinde belirli hâllerde tanık deliline başvurulabileceği düzenlenmiştir. Bu hâller şunlardır:

  • a) Altsoy, üstsoy, kardeş, eş, kayınvalide, kayınpeder, gelin ve damat arasındaki işlemler.
  • b) İşin doğası ve tarafların konumu gereği, yazılı belge ile yapılması teamül haline gelmemiş işlemler.
  • c) Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet düzenlenmesini imkânsız veya son derece güç hale getiren olağanüstü durumlarda yapılan işlemler.
  • ç) Hukuki işlemlerde irade sakatlığı veya aşırı yararlanma iddiaları.
  • d) Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları.
  • e) Senedin, sahibinin elinde olmaması, zorlayıcı bir sebeple kaybolması veya yetkili mercilere teslim edilmişken kaybolduğuna dair ciddi kanıtlar bulunması durumları.

Miras bırakan tarafından düzenlenen sahte borç senetleriyle ilgili olarak şunu belirtmek gerekir ki, miras bırakan, aslında borçlu olmamasına rağmen belirli bir mirasçısına veya üçüncü kişiye avantaj sağlamak amacıyla adi ya da ticari senet düzenlemişse, bu durum “mutlak muvazaa” olarak değerlendirilir. Ancak bu gibi senetlerin iptali, mirasçılar tarafından muris muvazaası gerekçesiyle talep edilemez (Bkz. Arslantürk, M.: Muris Muvazaası, Ankara Üniversitesi SBE, Yayınlanmamış YL Tezi, 2019, s. 90).

Öte yandan, kambiyo senetlerinden doğan talepler, altında yatan borç ilişkisinden bağımsız şekilde hüküm doğurur (Yargıtay HGK, 17.04.2015, 2013/19-1622 E., 2015/1238 K.). Bu nedenle, miras bırakan tarafından düzenlenen muvazaalı senet, yasal şekil şartlarını taşıyorsa geçerliliğini korur (Bkz. Eviz, E.: Muris Muvazaası, Yayınlanmamış YL Tezi, İstanbul 2015, s.122). Böyle bir durumda, senedin geçersizliğini kanıtlama yükümlülüğü mirasçılara düşer. Normal şartlarda mirasçılar, muris adına yapılmış işlemlerde onun yerine geçerek taraf sıfatı kazanırlar ve yalnızca murisin sahip olduğu ispat haklarından yararlanabilirler.

Ancak eğer düzenlenen muvazaalı senet mirasçılar aleyhine sonuç doğuruyorsa, bu durumda onların menfaati ile murisin menfaati çatışır. Bu nedenle, mirasçılar, kendilerini üçüncü kişi olarak konumlandırarak bu tür senetlerin geçersizliğini her türlü delille ispat etme hakkına sahiptirler (Bkz. Arslantürk, s. 91). Bu görüş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.04.1978 tarihli 1976/13-3608 E., 1978/338 K. ve 12.04.1985 tarihli 1983/4-558 E., 1985/317 K. sayılı kararlarında da teyit edilmiştir.

Menfi Tespit Davasında Mahkeme Masrafları ve Harçlar

Menfi tespit davasında ödenecek harç ve masraflar, dava değerine göre belirlenir. Davacı, borçlu olmadığını ileri sürdüğü miktar üzerinden nispi harç (dava değerinin belirli bir yüzdesi) öder. Ayrıca tanık, bilirkişi, keşif gibi işlemler için peşin gider avansı yatırmakla yükümlüdür.

Dava sonunda haklı çıkan taraf yargılama giderlerini karşı taraftan talep edebilir. Bu kapsamda; harç, vekalet ücreti, posta ve bilirkişi ücretleri dâhil tüm masraflar geri alınabilir. Tedbir talebi kabul edilmişse, bu talebe ilişkin ek harçlar da dava sonunda belirlenir ve sorumlu tarafa yüklenir.

Menfi Tespit Davası İçin Dilekçe Nasıl Hazırlanır?

Menfi tespit davası dilekçesi, HMK madde 119’a uygun olarak düzenlenmelidir. Dilekçede; davacı ve davalı bilgileri, borcun neden var olmadığı, alacak iddiasının haksızlığı ve istenilen tespit açık şekilde yazılmalıdır.

Aşağıda menfi tespit davası dilekçe örneğini bulabilirsiniz.

Dilekçe Örneği – 1
-İHTİYATİ TEDBİR TALEPLİDİR-
………. NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE

DAVACI:
Ad Soyad, T.C. Kimlik No, Adres

VEKİLİ:
Av. Ad Soyad, Baro Sicil No, Adres, UETS No
(Eğer avukatınız varsa bu bölümü doldurunuz)

DAVALI:
Ad Soyad, T.C. Kimlik No, Adres

KONU:
Borç ilişkisi bulunmadığının tespiti ve ihtiyati tedbir talebidir.

AÇIKLAMALAR:
Müvekkil aleyhine, … İcra Müdürlüğü’nün …/… Esas sayılı dosyası üzerinden başlatılan icra takibi kapsamında … TL tutarında alacak talebinde bulunulmuştur. Ancak, bu takibe dayanak yapılan senet müvekkile ait değildir ve üzerindeki imza da müvekkil tarafından atılmamıştır.

Davalı tarafından düzenlendiği iddia edilen bu sahte senet nedeniyle müvekkil, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştur. Müvekkil ile davalı arasında herhangi bir borç ilişkisi bulunmamaktadır.

Bu nedenle, İcra ve İflas Kanunu’nun 72/2. maddesi uyarınca, icra takibine konu senet bedelinin davalıya ödenmemesi amacıyla dava sonuna kadar geçerli olacak şekilde ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ediyoruz.

DELİLLER:
… İcra Müdürlüğü …/… Esas sayılı icra dosyası ve sair yasal deliller

HUKUKİ SEBEPLER:
İcra ve İflas Kanunu madde 72, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve ilgili diğer mevzuat hükümleri

SONUÇ VE TALEP:
Yukarıda arz edilen nedenlerle;
– … İcra Müdürlüğü’nün …/… Esas sayılı dosyasına konu edilen … TL bedelli senedin sahte olduğunun tespiti ile müvekkilin borçlu olmadığının hükmen belirlenmesini,
– Takip konusu tutarın dava süresince davalıya ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini,
– Davalının haksız ve kötü niyetli icra takibi nedeniyle %20 oranında kötü niyet tazminatına mahkûm edilmesini,
– Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesini saygıyla arz ve talep ederim.

Tarih: …/…/……
İsim – Soyisim
İmza

Menfi Tespit Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme

Menfi tespit davası görevli mahkeme, alacağın niteliği ve kaynağı dikkate alınarak belirlenir. Davaya konu edilen borcun hangi hukuk ilişkisine dayandığı, hangi tür uyuşmazlığa ilişkin olduğu gibi kriterler görevli mahkemenin tayininde belirleyici rol oynar. Alacağın türüne bağlı olarak görevli mahkeme; Asliye Hukuk Mahkemesi, Asliye Ticaret Mahkemesi, Tüketici Mahkemesi, İş Mahkemesi, Sulh Hukuk Mahkemesi veya istisnai hâllerde Aile Mahkemesi dahi olabilir.

Uygulamada sık karşılaşılan örnekler bağlamında:

  • Ticari nitelikteki işlemlerden doğan fatura, cari hesap veya sözleşme borçları için Asliye Ticaret Mahkemesi,
  • İş ilişkilerinden kaynaklanan kıdem ve ihbar tazminatı, fazla mesai, yıllık izin ücreti gibi taleplerde İş Mahkemesi,
  • Kat mülkiyetinden doğan gider alacakları veya kira alacakları ile ilgili davalarda Sulh Hukuk Mahkemesi,
  • Taraflardan birinin tüketici olduğu durumlarda, fatura ya da sözleşmeden kaynaklanan alacaklar yönünden Tüketici Mahkemesi,
  • Alacağın özel bir mahkemede görülmesini gerektirmediği genel hallerde ise Asliye Hukuk Mahkemesi görevli olur.

Menfi tespit davalarında yetki ise kamu düzenine ilişkin olmadığından, mahkeme veya icra dairesi bu hususu kendiliğinden dikkate almaz. Yetkili mahkeme, genellikle icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesi olup; bunun dışında, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öngörülen yetki kuralları uyarınca da belirlenebilir.

Menfi Tespit Davası/İstirdat Davası Zamanaşımı

Menfi tespit davası zamanaşımı incelendiğinde, İcra ve İflâs Kanunu’nda özel bir menfi tespit davası süresi ya da hak düşürücü süre öngörülmemiştir. Bu tür davalarda zaman yönünden sınırlama, doğrudan dava konusu borç ilişkisine uygulanacak genel zamanaşımı kuralları çerçevesinde değerlendirilir. Yani menfi tespit davası, dayandığı maddi hukuki ilişkiye ait zamanaşımı süresine tabi olarak açılır.

Bununla birlikte, menfi tespit davası açılmaksızın, kişi cebri icra tehdidi altında borcu ödemek zorunda kalmışsa, ödemenin yapıldığı tarihten itibaren bir yıl içinde istirdat davası açabilir. Bu husus, İcra ve İflâs Kanunu’nun 72/7. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. İlgili hükme göre, takibe itiraz etmemiş ya da itirazının kaldırılması nedeniyle borçlu olmadığını ileri sürememiş olan kişi, yaptığı ödemeyi geri almak amacıyla bir yıl içinde genel hükümlere dayanarak dava açabilir. Bu süre, bir hak düşürücü süre olup; mahkemeler tarafından re’sen dikkate alınması gerekir (Bkz. Uyar, Talih: İcra ve İflas Kanunu Şerhi, 2. Baskı, İzmir 2004, s. 6762-6763; HGK, 2016/961).

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2020/6858 sayılı kararında da ifade edildiği üzere, menfi tespit davası için özel bir hak düşürücü süre öngörülmediğinden, davanın zamanaşımına tabi olup olmadığı; dayanak alınan maddi talep türüne göre, örneğin iade niteliğindeki avans alacağı yönünden 5 yıllık zamanaşımı kapsamında değerlendirilmelidir. Zamanaşımının uygulanması gerekçesiyle davanın reddedilmesi yerine, esasına girilerek hüküm kurulması gerektiği belirtilmiştir.

Benzer şekilde, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2020/2014 kararında da davacının kendisine ait olmayan bir trafo nedeniyle kaçak elektrik kullanımına dayalı borç talebine karşı borçlu olmadığının tespiti istemiyle açtığı davada, menfi tespit davası için özel bir menfi tespit zamanaşımı süresi bulunmadığından davanın esasına girilmesi gerektiği belirtilmiş, zamanaşımı nedeniyle reddedilmesi isabetsiz bulunarak karar bozulmuştur.

Yine Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2018/5490 kararında, davacının, kefil sıfatıyla imzaladığı ancak geçersiz olduğunu iddia ettiği bir sözleşmeye dayanılarak başlatılan takibe karşı açtığı menfi tespit davasında; icra takip dosyasının halen derdest olduğu dikkate alınarak zamanaşımı defi’nin uygulanamayacağı ifade edilmiştir.

Ayrıca Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 2018/3801 sayılı kararında da, prim borçlarının tabi olduğu 5 yıllık zamanaşımı süresi içinde ödeme emrinin gönderildiği ancak bu sürede herhangi bir işlem yapılmadığı tespit edilerek, borcun zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

Menfi Tespit Davası Ne Kadar Sürer?

Menfi tespit davasının süresi, dosyanın karmaşıklığına ve mahkeme yoğunluğuna göre değişir. Ortalama olarak bu tür davalar 6 ila 18 ay arasında sonuçlanır. Tedbir kararı verilmişse, takip süreci bu süreçte durdurulmuş olur. Davanın hızlı sonuçlanması için delillerin eksiksiz sunulması, tanıkların zamanında dinlenmesi ve bilirkişi raporlarının gecikmemesi önemlidir. Kambiyo senedine karşı açılan davalarda, senedin geçersizliğini ispat yükü nedeniyle süreç daha uzun sürebilir. Karar kesinleştikten sonra icra işlemleri kaldırılır ve borçlu lehine kesin hüküm oluşur.

Menfi Tespit Davalarının Reddinde Verilebilecek Kararlar

Menfi tespit davasının reddine karar verilmesi hâlinde, daha önce verilen ihtiyati tedbir kararı kendiliğinden ortadan kalkar ve icra takibi kaldığı yerden devam eder. Bu karar kesinleştiğinde, mahkeme alacaklının uğramış olduğu gecikmeli tahsil zararı sebebiyle, alacaklı lehine talep aranmaksızın tazminata hükmeder. Bu tazminat, ilgili mevzuata göre alacak miktarının %20’sinden daha az olamaz. Kanunda açıkça bu konuda talep şartı öngörülmemiş olduğundan, mahkeme bu kararı kendiliğinden verir.

Ancak eğer alacaklının zararı bu orandan fazlaysa, fazlalık kısmın tazmini için ayrıca talepte bulunması ve meydana gelen zararı ispat etmesi gerekir. Mahkemece hükmedilen bu tazminatın ve vekalet ücretinin tahsil edilebilmesi, kararın kesinleşmesine bağlıdır. Öte yandan, eğer davaya konu olan icra takibi öncesinde açılmış bir itirazın kaldırılması davası varsa ve bu dava sonucunda borçlu aleyhine hüküm verilmişse, menfi tespit davasının reddiyle birlikte ertelenen para cezası ve tazminatların da icraen tahsili mümkün hâle gelir.

Menfi Tespit Davalarının Kabülünde Verilebilecek Kararlar

Mahkeme, menfi tespit davasının kabulüne karar verdiğinde, bu karar borçlunun aslında davalıya karşı herhangi bir borcunun bulunmadığını maddi hukuk açısından kesin olarak ortaya koyar. Hüküm kesinleştiğinde, artık bu hususta maddi anlamda kesin hüküm meydana gelir.

Eğer dava, borç senedinin iptaline yönelik olarak açılmışsa, mahkeme; “davanın kabulüyle davacının borçlu olmadığının tespitine ve senedin iptaline” şeklinde hüküm kurmalıdır. Ancak söz konusu belge bir kambiyo senedi ise ve üçüncü kişilere ciro edilmişse, yalnızca “davacının davalıya borçlu olmadığının tespiti” yönünde karar verilebilir.

İcra takibi sonrasında açılan bir menfi tespit davasının kabulüyle birlikte, davacı borçlunun evi haczedilmiş ya da malvarlığına haksız şekilde el konulmuşsa, bu durum kişinin şahsiyet haklarına yönelik bir müdahale sayılır. Bu hâlde, talep edilmesi durumunda mahkeme, davacı lehine uygun bir manevi tazminata hükmedebilir.

Ayrıca mahkeme, davalı alacaklının icra takibini kötü niyetli ve haksız şekilde başlattığını tespit ederse, borçlunun başvurusu üzerine, alacağın %20’sinden az olmamak üzere alacaklıyı tazminata mahkûm edebilir. Belirlenecek tazminat miktarı, borçlunun gerçekten uğramış olduğu zararı karşılamalıdır.

Menfi Tespit Davasının Sonuçlanması

Menfi tespit davasının hangi tarafa avantaj sağladığına göre sonuçları farklılık gösterir. Dava, alacaklı lehine sonuçlandığında, daha önce alınmış olan ihtiyati tedbir kararı ortadan kalkar. Kararın kesinleşmesiyle birlikte, alacaklı alacağını geç tahsil ettiği için uğradığı zararları, dosyada gösterilen teminattan tahsil eder. Bu zarar, ilgili yargılamada belirlenip hüküm altına alınır ve tutarı en az %20 oranında değerlendirilir.

Diğer taraftan, dava borçlu lehine neticelenirse, hakkında başlatılan icra takibi geçersiz hâle gelir. Hüküm kesinleştiğinde, mahkeme kararı doğrultusunda icra takibinin tüm sonuçları kısmen veya tamamen eski hâline iade edilir. Yani, borçlu aleyhine tesis edilmiş olan haciz veya diğer işlemler kaldırılır.

Eğer mahkeme, borçlunun icra takibine maruz kalmasına neden olan işlemin haksız ve kötü niyetli olduğunu tespit ederse, borçlunun talebi üzerine, uğradığı zararların alacaklıdan tahsil edilmesine karar verilir. Bu zarar, en az alacağın %20’si kadar olmalı ve daha fazla zarar ispatlanırsa o ölçüde tazminat ödenmelidir.

Ayrıca, borçlu dava sırasında ihtiyati tedbir talebinde bulunmamış ve buna rağmen borcu ödememişse, menfi tespit davası istirdat davasına dönüşür. Bu tür durumlarda, kişi borçlu olmadığı halde ödeme yapmışsa, ödemenin yapıldığı tarihten itibaren bir yıl içinde mahkemeye başvurarak ödediği meblağın iadesini talep edebilir. Bu hak, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 72. maddesinde açık şekilde düzenlenmiştir.

Kategori: Tazminat Hukuku

Yazar: Çözüm Hukuk

Makale Uzunluğu: 4110 Kelime

Yayınlanma Tarihi: 26 Haziran 2025

Güncellenme Tarihi: 26 Haziran 2025

Bir yanıt yazın

Lütfen tüm alanları eksiksiz doldurun. Telefon numaranız gizli kalacaktır.